Cocukluguma ait zamanlarda bir soz duymustum; ''Dusunme yaşa'' diye. Anlam verememistim haliyle. İnsan dusunmeden yasayabilir miydi ki? Dusunmeden adim atmak, kalem tutmak, yapmak, etmek yani yasamak mumkun muydu? Dusunmeden yasanir mi hala bilemiyorum ama birkac yildir ve son yarim saattir anladigim uzere ''dusunmekten yasayamamak'' gibi bir durum var. Hatta bu durumun ben de fazlasiyla tesiri var.
2 saattir ders dinlemem gerek diye dusunmekten dersi dinleyemiyorum. Sanirim bunu dusunmenin yaninda baska bircok sey de dusunmekteyim. 2 saattir hocaya bakiyorum ama sorsan neden bahsettigini anlatamam. Bir kitapta okumustum; ''İnsan bedenen bulundugu yerde degil zihnen daldigi yerde vardir'' diyordu yazar. Dersi dinlemeliyim diye dusundugum her an sinifta bedenen vardim ancak zihnen nerde vardim hatta var miydim bilemiyorum.
Bu yil bir yegenim oldu. Vay be dedim. Sen de mi katildin insanliga kucuk. Hos geldin, sefa geldin. Umarim guzelliklerle dolu bir omur gecirirsin. Bir suru iyi temennide bulundum. Daha genciz guya ama yaslandik dedim. Huzunlendim, korktum. Dusundum bir sure, kafa yordum. Teyzemi arayayim birgun de ziyarete gideyim diye de dusundum tabi. Lakin dusunmekle o kadar mesguldum ki bu isi daha rahat bir vakte ertelemek istedim. Evet o gunden bugune 1 ay gecti ve ben dersten once teyzemi arayip ne kadar ayip ettigimle alakali uzuuunca bir konusma yaptim. Essektim, akilsizdim. sen beni hep ariyordun da ben niye boyle yaptimdi vs... Gecelim bunu.
Gecen haftadan beri buraya bir seyler karalamak niyetindeyim. İcraat asamasina gecemedim. Madem dersten de hocadan da fayda yok, karalayamiyorsam da klavyeleyim dedim.
Yani ben ne yapmisim? En sevdigim iki eylem arasinda ezilmis kalmisim. Dusunmeyi (eylem mi ki bu? ) sirtima kambur almisim. Dinlemeyi, aramayi, yazmayi, yasamayi cayira salmisim. İyi olmus guzel de olmus!
İste dusunme yasa sozunun anlamini idrak edip-dusunmeye basladigimdan beri bu sozu yaşama evresine gecemedigimi de idrak ettim. Yasamamaktan kastim ex olmak degil elbet. Kastim, hayati eziyet halinde surdurmeye calismak. Tavsiye edilmez. Bunu evde de sokakta da denemeyiniz. Ki dusunmeden yasamanin heveslisi degilim. Dusunerek yasayabilmenin derdindeyim. Olur belki birgun...
Yanimdaki genclik dersle ilgili muhabbetler donduruyor. Soyledikleri bi iki kelimeyi hoca da soylemisti. Eminim.
Dun bir arkadasimi aramayi dusunmustum. Ders bittigine gore daha fazla dusunmeden arasam iyi olacak. Yoksa 1 ay sonraya kim ölee kim kalaa.
13 Şubat 2015 Cuma
9 Şubat 2015 Pazartesi
YEP YENİ YAZARLAR
DUYURU AMAÇLI BİR GİRDİ:
scratuan
Sevgili okurlarımız iki yeni kadın yazar bloğa dahil olmuştur.
tezenescratuan
Feminem bir bakış açısı her ortama yakışır ve şarttır. Kendilerine katıldıkları için teşekkür eder güzel şeyler yazmalarını dilerim. Etiket sistemini de değiştiriyoruz. Mesela sadece tezene nin yazdıklarını okumak istiyorsanız sağdaki navbarda etiketlerde yazan tezeneye tıklamanız yeterli olacaktır.
5 Şubat 2015 Perşembe
KADIN
Aylaynırım gözüme kaçtı gözüm yanıyor,
Fondöten mondoten
Allık.
Sürme.
Ayna.
Ruj falan..
Bırak onları kadın aylaynırım gözüme kaçtı,
Kaç gece uyuyamıyor türlü türlü rüya görüyorum
Sabah aynanın karsisinda why meee! diye ağlıyorum
Pembe panterime sarılıp ağlıyorum
Açım kadın bir insanın zihnine açım sevgiye açım
Hormonal...
Ruj..
Fondöten.
..
Bırak bunları kadın aylaynırım gözüme kaçtı,
Ağlamıyorum.
Bu şiir Nazlı ya ithaf edilmiştir.
Etiketler:
Kafkaesque,
Şiir yedim soda ver.
4 Şubat 2015 Çarşamba
Bir Basamak Olarak Kitaplar
Bu yazıyı şu şarkıyı dinleyerek yazıp yönettim tavsiye ederim dinleyin-- http://tiny.cc/r02jtx resimlere tıklayın büyüsün efenin korkmayın.
Uzun süredir kurak geçen bir beyin tarlasının ortasında kitaptan çıkan kelimeler bir vaha bir akarsu olur, sanki bir türlü bulamadığı sevgilisini yüzyıllardır arayan efsanevi bir savaşçının onu bulduğu andaki hissi yaratır insana. Önce bir mal olursun neye uğradığını şaşırırsın. Sevdiğinle kucaklaşır senelerin verdiği özlemi giderirsin her şeyi yaparsın onla gezer tozar esersin kara güne. Bu çok uzun sürmez ayrılığa dahilmiş ya sevda tatmin olmazsın yeniden aramak istersin durursun koparsın ayrılırsın. İşte size kitap okumanın verdiği tuhaf rahatsızlığı tanımladım.Daha çoğunu arzu etmek. Belki amansız, doğuştan gelen açgözlülüğümüzü kanalize edebileceğimiz en etik ve saygıdeğer yöntem.
Ben iki görselle bir soruna değinmek bir çözüm sunmak peşindeyim. Şimdi şekil 1.5 a ya bakın yanda. Gördüğünüz üzere ecnebice küfürler falan var duvarda pek bir kirli ve boktan gözüküyor yani bir insanın genel olarak gün içinde bulunduğu ama pek bulunmak istemediği duvar. Kitap okumak bir kaçıştır uçsuz bucaksız hayal dünyasına. Kitap okumak kurtuluştur ve renkleri görmektir. Görüldüğü üzere kitaplar bir basamaktır dünya denilen o acımasız duvarın arkasını görmek için kullanılan.
Fakat bu basamak sayısı çok önemlidir.
Sağda solda yeni kuşağın saçma ve pek bir s*kik tavırlarına karşı bir post-anti yeni kuşakcılar tavşan gibi türedi. Bunlar nispeten kitap okuyan "Lanet olsun görmek çok acı verici." "İnsanlık bitmiş." "Kapitalizm iliğimize kadar işlemiş abi." et cetera deyişlere sahip olan dünyanın karanlık ve aydınlığın varlığına çoğunlukla inanmayan yurdumun canım insanlarından başkası değil. Bu arkadaşlarda nispeten haklı nede olsa onlar gördüklerini söylüyorlar. Şimdi şekil 2.8 b ye bakalım yanda. Gördüğünüz gibi arkadan Gabriel Garcia yı andıran bir dede okumuş ve gerçekleri görmüş gerçeklerin canını sıktığından mı yoksa okuma sevdasından mı bilmem devam etmiş ve ışığı görmüş her şeyin başlangıcı ışığı ((Fiat Lux! (Işık olsun!) (Dünyanın yaratılması sırasındaki ilahi emir)) ve asıl gerçeği görmüş nitekim GÜNEŞİ falanda görmüş.
Dünyanın bize sunduğu o sahte imajla yetinmemeliyiz. Ama gerçeği görüp onun verdiği ümitsizlik ve ızdırap yüzünden okumaktan vazgeçmemeliyiz. Her an bu sevdayı körüklemeli bir basamak bir basamak koymalıyız altımıza taa ki... En azından ben vazgeçmeyeceğim okumaktan. Sorum şu: Bana katılmak ister misiniz?
Uzun süredir kurak geçen bir beyin tarlasının ortasında kitaptan çıkan kelimeler bir vaha bir akarsu olur, sanki bir türlü bulamadığı sevgilisini yüzyıllardır arayan efsanevi bir savaşçının onu bulduğu andaki hissi yaratır insana. Önce bir mal olursun neye uğradığını şaşırırsın. Sevdiğinle kucaklaşır senelerin verdiği özlemi giderirsin her şeyi yaparsın onla gezer tozar esersin kara güne. Bu çok uzun sürmez ayrılığa dahilmiş ya sevda tatmin olmazsın yeniden aramak istersin durursun koparsın ayrılırsın. İşte size kitap okumanın verdiği tuhaf rahatsızlığı tanımladım.Daha çoğunu arzu etmek. Belki amansız, doğuştan gelen açgözlülüğümüzü kanalize edebileceğimiz en etik ve saygıdeğer yöntem.
şekil 1.5 a |
Ben iki görselle bir soruna değinmek bir çözüm sunmak peşindeyim. Şimdi şekil 1.5 a ya bakın yanda. Gördüğünüz üzere ecnebice küfürler falan var duvarda pek bir kirli ve boktan gözüküyor yani bir insanın genel olarak gün içinde bulunduğu ama pek bulunmak istemediği duvar. Kitap okumak bir kaçıştır uçsuz bucaksız hayal dünyasına. Kitap okumak kurtuluştur ve renkleri görmektir. Görüldüğü üzere kitaplar bir basamaktır dünya denilen o acımasız duvarın arkasını görmek için kullanılan.
Fakat bu basamak sayısı çok önemlidir.
şekil 2.8 b |
Dünyanın bize sunduğu o sahte imajla yetinmemeliyiz. Ama gerçeği görüp onun verdiği ümitsizlik ve ızdırap yüzünden okumaktan vazgeçmemeliyiz. Her an bu sevdayı körüklemeli bir basamak bir basamak koymalıyız altımıza taa ki... En azından ben vazgeçmeyeceğim okumaktan. Sorum şu: Bana katılmak ister misiniz?
Etiketler:
Evrimin son halkası,
Kafkaesque
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)